Haber

Öğretmenlerin Rahat Koşullarda Çalışıp Hak Ettiklerinden Fazla Maaş Aldıklarını Söyleyen Kişi Tartışma Yaratıyor

Geleceğimizin mimarları olan öğretmenlerimizin çalışma ve tatil günlerini hesaplayan, rahat koşullarda çalıştıklarını ve hak ettiklerinden fazlasını aldıklarını söyleyen kişi, sosyal medyada yeni bir tartışma yarattı.

Önce öğretmenlerimizin çalışma koşullarına, güçlü atama süreçlerine ve özel bölüm zorbalığına bir göz atalım ve küçük bir hesap yapalım…

Bugün hepimizin özlediği okul sıralarına geri dönüyoruz.

Çünkü bir sosyal medya kullanıcısı, bir öğretmenin çalışma ve tatil günlerini hesaplayarak öğretmenlik yapmanın rahatlığını kıskandığını söyledi.

Gelin birlikte küçük bir hesap yaparak başlayalım.

İçinde bulunduğumuz 2023 yılını esas alırsak;

  • 1 Ocak Yılbaşı (1 gün)

  • 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (1 gün)

  • Ramazan Bayramı (3.5 gün)

  • 1 Mayıs Personel ve İşçi Bayramı (1 gün)

  • 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı (1 gün)

  • Kurban Bayramı (9 gün)

  • 30 Ağustos Zafer Bayramı (1 gün)

  • Yılda 52 Cumartesi ve 52 Pazar

  • Yıllık izin (14 gün)

Bir memur veya özel sektör çalışanı bir yılda 135,5 gün çalışmadan geçiyor.

Ayrıca 40 gün rapor ve mazeret tatili vardır. 175.5 gün.

Bu hesaba bakarsak memur/özel şube çalışanı ile öğretmen arasında sadece 9.5 gün fark görüyoruz.

Öğretmenlerin hem profesyonel hem de özel yaşamlarına bir göz atalım, zorluklarını ve konforlarını karşılaştıralım.

4 yıllık Eğitim Fakültesi maceranız sona erdi. Artık bir öğretmensiniz! Tam her şey bitti derken, her şeyin daha yeni başladığını fark ettin. Evet, gerçek; KPSS!

Bir yıl boyunca her gününüzü, her anınızı ders çalışarak geçirdiniz. Sorulabilecek tüm soruların cevaplarını ezberlemeye çalıştınız. Formülleri ezberlerken bir yandan da köşedeki Öğretim İçeriği Bilgi Testi’ne çalışmaya çalışıyorsunuz.

Bu tam olarak 3 teste karşılık gelmektedir.

Emeklerinizin karşılığını aldınız ve girdiğiniz sınavlardan iyi puanlar aldınız. Tercihler denildiğinde son aşama mülakattır. Değersiz bir dönemden geçtiğimiz için bu kısım çok kritik…

Ancak geçtiğimiz aylarda bu röportajların kaldırıldığı bildirildi.

Diyelim ki atandınız, en az 30-40 kişilik devlet okulu sınıflarına girdiniz. Öyle bir dönemdeyiz ki, öğretmen-öğrenci ilişkileri iyice gevşedi ve öğrenciler, öğretmenleri arkadaş gibi görmeye başladı.

Annem hep ‘Okula eskiden saçlarımızı örmeden gidemezdik, erkekler asker tıraşlıymış’ der. Hocalarımızı sokakta gördüğümüzde bile esas duruşumuzu alırdık. Doğal olarak, bu saygı yıllar içinde azaldı.

Anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise… Her dönemin kendine has zorlukları var aslında. Çocuklara hem bir şeyler öğretmek hem de onları kontrol altında tutmaya çalışmak zor olsa gerek.

Hele o çocuklar buluğ çağına gelmişlerse, onların isyankarlıklarını görmezden gelip, yapacakları en ufak bir kötü davranışı önceden tahmin edip engellemeye çalışmak zor olsa gerek.

Birçoğunun idolü olacağın için yaptığın her hareket, söylediğin her söz çok değerli. Belli bir noktadan sonra sosyal medyada paylaştıklarınız hatta sokaktaki davranışlarınız bile öğretmenlik mesleğinizi etkilemeye başlıyor.

Saygısız öğrencileri rehabilite etmek ve yaptıklarını görmezden gelmek yaşam tarzınız olmalıdır. “Öğretmen bana tam not verdi”, “Öğretmenin eli çok sıkı, iki not veremiyor”, “Bu da bir şey öğretmiyor” veya “Bana bir puan daha versen ne olur?” Telaffuzlarla karşı karşıya kalacaksınız.

Ancak elinizden gelenin en iyisini yapmışken… Başınız belaya giren bir öğrenci veya veli ile karşılaşırsanız sonuç maalesef öğretmene şiddete varıyor…

Her zaman Afet Hoca gibi tadamazsınız!

Bazen Mahmut Hoca olmak gerekir. Yeri geldiğinde öğrencilerinize keyifli dersler vermelisiniz. O zaman büyük tepkilerle karşılaşacaksınız. Ancak sizin tek dileğiniz öğrencilerinizin düzgünlüğünü istemek ve mesleğinizi icra etmektir.

Bir de zorunlu hizmet var, doğu/doğu misyonu var. Hele ki evliyseniz 3 yıl boyunca eşinizden, evinizden ve ailenizden farklı kalmak demektir bu. Bazen tuvaleti, bazen tahtası, bazen de kuyruğu olmayan köy okullarında büyük çaba sarf etmeye başlayacaksınız. Sobasız okullarda öğrencilerinize sarılarak ısınacaksınız muhtemelen.

Ama onlara öğrettiğin her harf içini ısıtacak. Bu sizi fiziksel olarak ısıtmaya yeter…

Sözün ortasında gittiğiniz yerde ev bulamayacaksınız, bulduğunuzda da maaşınızın yarısından fazlasını kiralamak zorunda kalacaksınız.

Bugüne kadar atanan hocalarla birebir şeyler yaşıyoruz değil mi?

Diyelim ki atanmadın. O zaman özel şubenin kollarını açmış sizi beklememesi adettendir. Mücadele edip bir yere girdiyseniz de geçmiş olsun, çok zor günler sizi bekliyor.

Sigorta yaptırmayan, maaşının bir kısmını geri isteyen, resmi/dini bayramlarda bile zorla çalıştıran yöneticiler sizleri bekliyor.

Sizi bekleyen bir diğer şey de ‘Parasını ödemiyor muyuz? ‘Bildiğini öğret’ diyen anne babalar, sizi maaşlı çalışanı gibi gören öğrenciler…

Ve maalesef bazı okullarda karşılaştığımız 12 saati zorlayan çalışma saatleri.

Yani her mesleğin kendine göre zorlukları ve rahatlıkları vardır. Ancak kişisel görüşümü ifade etmem gerekirse birkaç mesleği hiçbir koşulda eleştirmemek gerekiyor.

Öğretmenlik de bu mesleklerden biri… Öyle kutsal, öyle pahalı bir meslek ki, geriye kalan bütün mesleklerin yolu öğretmenlerin elinden geçiyor.

Bugün hayatımızı kurtaran doktoru, evimizi yapan mühendisi, başımız sıkıştığında aradığımız kolluk kuvvetlerini, ülkeyi yönetecek cumhurbaşkanını, haklarımızı savunacak milletvekillerini ve hatta öğretmenlerimizi yetiştiriyorlar. çocuklar gelecekte gidecek.

Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; Öğretmenler; Cumhuriyetin fedakar öğretmenleri ve eğitimcileri yeni nesli siz yetiştireceksiniz. Ve gelecek nesil sizin eseriniz olacak. İşin değeri, becerinizin ve fedakarlığınızın derecesi ile orantılı olacaktır. Cumhuriyet; Zihinsel, bilimsel, fiziksel olarak güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister.

Geleceğimizin mimarları olan öğretmenlerimize gereken saygıyı görmelerini ve sözü sosyal medya kullanıcılarına bırakmalarını söylüyorum.

Örneğin, öğrenciler gibi öğretmenlerin de 3 ayı tatilde geçirdiğini düşünenler var.

Bilmeyenler için söyleyeyim; Atanan bir öğretmenin tatili Temmuz’da başlar ve Ağustos ortasında sona erer. Ne yazık ki özel sektör öğretmeniyle sömestr ve yaz tatillerini özlüyor. O üç ayda ya maaş almıyor ya da asgari ücretle çalışmaya devam ediyor.

İki tarafın da niyetlerini sizinle paylaşacağım ve son sözü size bırakacağım!

Peki siz bu bahis hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yorumlarda buluşalım!

haberadakli.xyz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu